Aristoteles Fiziği Nedir?

Aristoteles Fiziği kısaca Aristoteles’in evren ve bu Dünya hakkındaki görüşlerinin tamamını kapsayan bir dünya görüşüdür. Aristoteles, ortaya koyduğu evren anlayışıyla kendisinden sonraki birçok düşünce kültürünü derinden etkilemiştir. Hatta öyle ki Aristoteles fiziği, kapsamının çok ötesinde bir etkiye sahip olarak neredeyse 2000 yıl boyunca evren ve doğa hakkında her ne söylendiyse Aristoteles fiziği ile uyum içinde olmak zorundaydı. Fizik ve astronomi alanında tek otorite diyebileceğimiz bir dünya görüşü haline gelmişti.

Sokrates öncesi filozoflar, Dünya Merkezli Evren Modeli’nin temelini oluşturan Dünya’nın evrenin merkezinde olduğu görüşünü sorgulayıp, aynı zamanda Dünya’nın dönüyor olabileceği ihtimalini akıllarına getirmişlerdi. Örneğin Pisagor ve takipçileri, evrenin küresel bir şekle sahip ve merkezinde bir ateşin var olduğunu öne sürmüşlerdi. Dünya, Ay, Güneş ve o dönemde bilinen 5 gezegen bu merkezi ateş etrafında dönüyordu.

M.Ö 4.yüzyılda doğmuş astronom ve matematikçi Aristarkus ise çağının ötesinde bir düşünce devrimi yaparak Güneş merkezli bir evren modeli ortaya atmıştı. Bu modele göre Güneş, evrenin merkezindeydi ve Dünya dahil diğer gezegenler Güneş etrafında dönüyordu. Durum böyleyken ne olmuştu da Antik Yunanlar evrenin merkezinde Dünya’nın hareketsiz bir şekilde durduğuna inanmaya başlamış ve sonraki yüzyıllarda bile Dünya merkezli evren modeli astronomi alanında tek hakim görüş olmuştu?

Bunun tek sebebi belki de Aristoteles Fiziği olarak adlandırdığımız Aristotelesçi evren görüşüydü. Buradaki “fizik” kelimesiyle aslında Aristoteles’in doğaya ilişkin görüşleri kastedilmektedir. Fizik, Yunanca physis kelimesinden gelmekle birlikte çoğunlukla da “doğa” olarak diğer dillere çevrilir. Aristoteles fiziği, modern fizik anlayışımızdan temelde iki görüş ile ayrılır. Birincisi, Aristoteles fiziği niceliksel değil nitelikseldir. Diğer bir ifadeyle Aristoteles, doğa hakkındaki görüşlerini matematiksel unsurlarla ifade etmek yerine, geliştirdiğu modeli sadece mantık ve düşünme yoluyla açıklamaktadır. İkinci temel farklılık ise Aristoteles fiziği bütün doğal dünyayı kapsamaktadır. Yani biyoloji, fizik ve astronomiyi bir bütün olarak ele alır.

Dört Temel Element ve Dünya

Aristoteles evrende iki ayrı alemin ya da bölgenin olduğunu ileri sürmüştü: Dünya’nın bulunduğu bölge ve Ay ötesi bölge. Ay ise bu iki bölgenin sınırını oluşturuyordu. Dünya’nın bulunduğu alemde her şey Empedokles‘in de daha önceden söylediği gibi dört elementten meydana gelmişti: Toprak, su, hava ve ateş. Bu dört elementin her biri de dört temel niteliğin ikisinin bir birleşiminden oluşuyordu: Bu dört temel nitelik ise sıcak, soğuk, ıslak ve kuru idi. Bu elementlerin doğal hareketi doğrusaldı. Yani ya yukarı ya da aşağı olmak üzere düz bir hat boyunca ilerliyorlardı.

Ayrıca her element doğada kendine has özel, doğal bir yere sahipti. Ve o doğal yere ulaşmak için sürekli bir hareket halindeydi. Örnek vermek gerekirse toprak elementinin doğal yeri evrenin merkezindeydi. Çünkü toprağın her zaman aşağı doğru hareket ettiği gözlemleniyordu(Bir diğer ifadeyle düşüyordu). Aristoteles’e göre taş maddesi de toprak elementi içerdiği için onun da düşmesinin sebebi buydu.

Toprak, dört elementin arasında en ağır olanıdır. Bu yüzden onun doğal yeri evrenin merkezindedir. Bir diğer element olan suyun doğal yeri ise evrenin merkezinin etrafında bulunur. Fakat su, topraktan daha hafif olduğu için onun doğal yeri her zaman toprağın üzerindedir. Eğer bir kova suyu dökerseniz su her zaman aşağı hareket edecektir. Ancak suyun içine bir taş bırakırsanız o taş, suyun dibine çöker. Sonuç olarak toprak, sudan ağır olmakla birlikte ikisi de Aristoteles fiziği açısından ağır elementlerdi. Böylece, evrenin merkezine doğru düşme eğilimine sahiptiler.

Görsel: Dünya aleminde elementler dört farkĺı bölgede bulunuyordu. En içte toprak ve su elementleri, hava elementi tarafından kuşatılmıştı. Ateş elementi ise en dış katmanda bulunuyordu. Onun da ötesinde Ay, gezegenler ve yıldızlar gibi gök cisimleri vardı.

Hava ve ateş elementleri ise Aristoteles fiziği açısından hafif elementler olarak tanımlanır. Çünkü her ikisi de yukarı doğru hareket etme eğilimine sahiptir. Havanın doğal yeri suyun üstüdür ve doğal hareketi de yukarı doğrudur. Eğer suyun altında kabarcıklar çıkarırsanız, havayla dolu olan bu kabarcıklar yüzeye doğru çıkacaktır.

Aristoteles fiziği ateş elementini ise dört temel element arasındaki en hafif element olarak niteler. Doğal yeri ise Dünya’nın bulunduğu evren bölgesinin çevresinde bir yerdedir. Tıpkı hava elementi gibi ateş de doğal yerine ulaşmak için yukarı doğru hareket eder. Eğer bir ateş yakılırsa, o ateşin sürekli yukarı çıkmak istercesine bir harekete kapıldığı gözlenebilir. Aristoteles’e göre ateş, havanın olduğu bir ortamda sürekli yukarı çıkma hareketi sergiliyorsa o zaman havadan daha hafiftir.

Fakat evrenin bu dört temel elementi katışıksız, saf elementlerdi. Doğadaki birçok madde ise bu elementlerin iki ya da daha fazlasının birleşiminden meydana geliyordu. Bileşik cisimler oluşturmak üzere elementler bir araya geliyor ya da ayrılıyorlardı. Sonuç olarak Aristoteles fiziğine göre Dünya aleminde gerçekleşen fenomenlerin sürekli bir değişime uğradığını söyleyebiliriz. Canlılar doğuyor, büyüyor, yaşlanıyor ve ölüyordu. Cisimler de aynı şekilde meydana geliyor ve sonunda bozuluyorlardı.

Ay Ötesi Evren ve Eter Elementi

Aristoteles fiziğinde göksel alem denilen Ay-ötesi bölge, Dünya’nın bulunduğu bölgeden tamamen farklıdır. Göksel alem sadece bir elementten oluşmuştur: Eter ya da “beşinci element”. Eterin doğal hareketi ise sabit hızlı dairesel bir harekettir. Aristoteles’e göre gökyüzü(evren), eterden oluşmuş eşmerkezli küreleri içerir bir vaziyette bulunuyordu. Ay, Güneş, yıldızlar ve gezegenler de eter elementinden oluşup bu kürelere tabiri caizse gömülü bir haldeydiler. Bu küreler, beraberlerinde gezegenleri de taşıyarak, Dünya etrafında sabit bir dairesel hareket çizerek dönüyorlardı. İşte gök cisimlerinin gözlemlenen hareketlerine sebep olan, aslında bu kürelerin dönmesinden başka bir şey değildi.

Görsel: Aristoteles fiziği tarafından savunulan Dünya merkezli evren modeli. Evrenin merkezinde Dünya varken sırayla Ay, Merkür, Venüs, Güneş, Mars, Jüpiter ve nihayet en sondaki kürede bulunan yıldızlar bulunup bunların hepsi de Dünya etrafında dönüyor.

Antik Yunanlar’ın, kürenin en mükemmel şekil ve sabit hızlı dairesel hareketin de en kusursuz hareket olduğu inancına sahip olduğunu söyleyelim. Aristoteles de göklerin kusursuz, düzenli ve değişmez olduğunu düşünerek bu inancı paylaşıyordu. Sürekli bir değişimin olduğu Dünya aleminin tersine göksel alem asla değişmiyordu. Fakat bunun gökyüzünde hiçbir hareketin olmadığı anlamına gelmediğini söyleyelim. Tabi ki Aristoteles de gök cisimlerinin hareket ettiğini biliyordu. Ancak bu hareketler düzenliydi ve önceden tahmin edilebilir periyotlara sahiptiler. Örneğin Güneş’in Dünya etrafında dönmesi tam olarak bir yıl sürüyordu; ne eksik ne fazla.

Benzer bir şekilde Ay’ın ve bütün gezegenlerin dönüş süreleri de hep aynıydı. Aristoteles fiziğine göre göksel alemin ilk küresi Ay küresidir. Ay küresi, Dünya bölgesinde bulunan ateş küresinin hemen üstünde yer alıyordu. Sonraki küreler sırayla Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter, Satürn ve en son olarak yıldız küresiydi.

Sonuç olarak Aristoteles tarafından ortaya konan bu fizik anlayışı ve kozmolojik model kusursuz bir görünüme sahip gibiydi. Ancak bu model, çok geçmeden gök cisimlerinin, özellikle de gezegenlerin hareketlerini açıklamakta birtakım zorluklar yaşamaya başlamıştı. Çünkü gezegenler, sabit dairesel hareketin bir gereği olarak düzgün dairesel yörüngeler izlemek yerine, hesaplanan yörüngelerinden sapıyordu. Bununla da kalmayarak belli bir süre boyunca geriye doğru gidip, sonra tekrar aynı yörünge hareketine devam ediyor gözüküyordu.

İşte bu görünür düzensizlikleri açıklamak maksadıyla, sonraki yıllarda Batlamyus gibi astronomlar tarafından daha gelişmiş bir evren modeli ortaya atılmıştı. Ancak bu modelin bile uzun vadede gök cisimlerinin hareketlerinde ortaya çıkan bir takım düzensizlikleri açıklayamadığını söyleyebiliriz. 16.yüzyılda geliştirdiği Güneş Merkezli Evren Modeli ile Nicholas Copernicus, astronomi alanında adeta bir devrim başlatacak; yepyeni bir evren modeliyle 2000 yıldır çözülemeyen problemlerin birçoğunu ortadan kaldırmaya muvaffak olacaktır.

Leave a Reply