Empedokles (M.Ö 490 – 430), Sokrates öncesi dönemde yaşamış bir Yunan filozofudur. Bir Yunan kolonisi olan Sicilya’nın Agrigentum şehrinde dünyaya gelmiştir. Agrigentum, dönemi itibariyle kültürel ve finansal olarak zengin bir Yunan şehriydi. Yunan kültürünün en ince detaylarını şehrin her kesiminde görmek mümkündü.
Empedokles zengin bir aristokrat ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Aile, yaşadığı yerdeki çoğu kimse tarafından tanınıyordu. İsmi ayrıca Empedokles olan dedesi at yarışlarıyla ilgileniyordu. Babası Meton ise bir Olimpik şampiyonuydu.
O zamanlar Yunanlar’ı etkisi altına alan sıradışı bir öğrenme ve anlama tutkusu, Empedokles için de bir istisna değildi ve bu amaçla baştan aşağı bütün Yunan dünyasını seyahat etmişti.
Empedokles, sayıların evrendeki en önemli şey olduğunu söyleyen Pisagorculardan eğitim almıştı. Pisagor‘un takipçilerine göre her şey sayılara indirgenebilirdi. Sayılar böylece evreni anlamanın en mükemmel yoluydu.
Öte yandan Empedokles’in, Pisagor’un yanı sıra Anaksagoras ve Anaksimandros gibi filozofların da çalışmalarından etkilenmiş olabileceğini belirtelim. Her ne kadar Pisagorcu gibi ekollerin öğretilerine aşina olsa da Empedokles herhangi bir ekole mensup değildi. Aristoteles, Empedokles’i İyonyalı filozoflarlardan birisi olarak tanıtıyor ve onu düşünce bakımından Demokritos‘un başını çektiği atomculara ve Anaksagoras’a yakın olarak niteliyor.
Empedokles ve Eserleri
Her ne kadar günümüze parçalar halinde ulaşmışsa da Empedokles’e ait elimize geçen eser miktarı, Sokrat-öncesi filozoflara ait elimizde bulunan eserlerden daha fazladır. Bu parçalar ise çoğunlukla Aristoteles gibi filozofların eserlerinde Empedokles’e ait referanslardır.
Günümüze kadar ulaşmış eserlerin hepsi, Doğa Üzerine(Peri Phuseôs) isimli bir geleneksel altılık dizelerden ibaret bir şiir çalışmasından ve muhtemelen ayrı bir eser olan Arınmalar(Katharmoi) adlı yine bir şiir çalışmasından ibarettir.
Arınmalar
Yalnızca 100 mısra kadar bir bölümün tespit edilebildiği Arınmalar eseri, ritüel arınmalar hakkında bir şiir ya da Empedokles’in tüm dini ve etik düşüncelerini içeren bir şiir olarak görülüyor. Daha önceki uzmanlar, Arınmalar’ın mitsel bir dünya imajı veren bir şiir olduğunu öne sürmüşlerdi. Her hâlükarda bunun da Empedokles’in bir felsefi düşünce sistemi olmuş olma ihtimali vardır.
Doğa Üzerine
Doğa Üzerine isimli eseri orijinal olarak 2000 mısralı altılık dizelerden oluşmaktadır. Bu eser, Empedokles’in felsefi sistemini ortaya koyuyor. İçinde Empedokles sadece evrenin doğasını ve tarihini açıklamakla kalmayıp nedensellik, algılama ve düşünce üzerine teorilerini ve de biyolojik süreçlerin nasıl oluştuğunu açıklıyor. Bunun yanı sıra evrenin dört temel maddeden oluştuğu görüşünü de bu kitapta açıkladığını söyleyebiliriz.
Empedokles’e Göre Evrenin Ana Maddesi Nedir? Empedokles’in Arkhesi
Empedokles de diğer filozoflar gibi evrenin hangi maddeden ya da maddelerden meydana geldiğini merak etmiş ve buna ilişkin bir açıklama girişiminde bulunmuştur. Empedokles’e göre evrenin ana maddesi dört tanedir: Toprak, hava, ateş ve su. Bu maddeler farklı kombinasyonlarda ve oranlarda karışarak, canlılar da dahil herşeyi oluşturma potansiyeline sahiptir. Ancak elementlerin her biri, karışım halindeyken de kendi karakteristik özelliklerini korumaya devam eder. Aynı zamanda her biri ezelidir ve değişmezdir.
Görsel: Empedokles’e göre evren dört temel maddeden oluşuyordu: Toprak, hava, ateş ve su
Bir bakıma Empedokles, kompleks ve karışık bir dünyayı dört temel elemente indirgemişti. Ancak öncellerine göre fazla sayıda temel madde öne sürmüştü.
Örneğin Empedokles’ten yaklaşık yüzyıl önce yaşamış olan Thales, her şeyin sudan oluştuğunu öne sürmüştü. Sonrasında ise Anaksimenes, suyun değil havanın evrenin temel maddesi olduğunu iddia etmişti. Son olarak Heraklitos, evreni oluşturan ana maddenin ateş olduğunu dile getirmişti.
Empedokles diğer filozofların tek bir temel maddeden oluşan evren görüşünü, muhtemelen kendi gözlemleriyle ve düşünceleriyle bağdaştıramamış olacak ki temel elementlerin sayısını böylece dörte çıkarmıştır.
Yanılmış olsa da Empedokles’in dört temel madde görüşü, uzun yıllar boyunca kabul görecekti. Yaklaşık bir yüzyıl sonra ise Aristoteles bu görüşü popülerleştirmiş ve “Aristotelesçi Elementler” olarak bugüne kadar bilinegelmiştir.
Empedokles’in bu dört temel maddeyi öne sürmesi, bir şeyin yokluktan meydana gelemeyeceğini ve hiçbir şeyin yok edilemeyeceğini savunan Parmenides’in teorilerine karşı aynı zamanda bir cevap niteliğindedir.
Empedokles, Parmenides’in bu argümanını anlayışla karşılar ve onları, Parmenides gibilerine karşı bir cevap olarak kullanır: “Hiçbir şey hiçlikten yaratılamıyorsa ya da hiçbir şey yok edilemiyorsa o zaman fenomen dünyanın gerçekliğini kurtarmak için, değişim ve bozulmanın olduğu bir dünyada ebedi ve değişmeyen bir şeyin varlığını kabul etmek gerekir.”
Yeni hiçbir şey yaratılamaz ya da var olamaz. Meydana gelen tek değişim elementlerin düzenindeki değişimdir.
Empedokles
Empedokles’in dediği gibi değişim, elementlerin birbirine karışımının ve ayrılışının sebebi ise bu karışma ve ayrılma olgusunu meydana getiren birtakım güçlerin de olması gerekiyordu. Böylece dört element, iki yüce kuvvet tarafından bir araya getiriliyor ve ayrıştırılıyordu: Sevgi(Philotes) ve Nefret(Neikos).
Sevgi ve Nefret güçleri, temel elementlerin birleşmesine ve birbirlerinden ayrılmasına sebep olan iki kuvvettir. “Böylece evrendeki değişim ve çeşitlilik bu yolla açıklanabilir” diye düşünüyordu Empedokles. Sevgi, “birlik ilkesi” ve nefret ise yıkımdı. Empedokles, sevgi ve nefretin sürekli birbirine baskın olduğu ve böylece birliğin ve yıkımın art arda meydana geldiği, dönüşen bir kozmos modeli öne sürmüştü.
Empedokles’in kozmolojik modelinde evren, sürekli olarak dört safhadan geçiyordu:
- Birinci safhada sevgi, evrene hükmediyordu. Evren birlik halindeydi ve herşey yek vücuttu. Hiçbir ayrılık söz konusu değildi.
- İkinci safhada nefret, davetsiz bir şekilde evrene giriyor ve sevgi ile bir arada yaşamaya başlıyordu. Bunun üzerine dünyanın birliği bozuluyor, elementler ayrılıyor ve evrende çeşitlilik meydana geliyordu.
- Üçüncü safha: Nefret evrende baskın hale geliyordu. Evren bunun üzerine kaotik ve daha çeşitli oluyordu.
- Dördüncü safha: Sevgi tekrar baskın oluyordu. Birlik ve uyum eskisi gibi tekrar ortaya çıkıyordu.
Empedokles’in Bilime Katkıları
Hava deneyi
Empedokles, dört temel element hipotezini herhangi bir deneysel kanıta dayandırmamıştı. Ancak sahip olduğu diğer bazı bilimsel fikirlerini deneyler ile test etmişti. Bu fikirlerinden birisi de havanın var olduğu ve boşluktan ibaret olmadığı şeklindeki görüşüydü.
Doğa Üzerine adlı eserinde, suyu kaldırmak üzere tasarlanmış bir aletin nasıl işlediğinden bahseden Empedokles, altında ve üstünde birer delik olan, metal yapılı bir alet(clepsydra) üzerinden örnek vererek anlatımına başlıyor.
Empedokles, aletin alt delikli kısmı suyun dibine yerleştirildiği zaman aletin su ile dolduğunu gözlemliyor. Ancak, eğer aletin üst tarafındaki deliği parmakla kapattığı zaman suyun alttaki delikten girmediğini fark eden Empedokles, parmağını çeker çekmez suyun girdiğini gözlemliyor.
Böylece aletin içindeki havanın suyun içeri girmesini engellediğini düşünerek havanın var olduğu konusunda bir çıkarım yapıyor.
Carl Sagan gibi popüler bilim insanları Empedokles’in bu tarz gözlemlerini bir “deney” olarak tanımlamıştır.
Işık Hızı Deneyi
Empedokles ışık hızının sonsuz olmadığına inanıyordu. Bunu biliyoruz çünkü her ne kadar bu konu üzerine çalışmaları kayıp olsa da Aristoteles, Empedokles’in bu düşünce deneyini bize aktarıyor.
Empedokles, Güneş ışınlarının gözümüze ya da Dünya’ya ulaşmadan önce ilk olarak uzayın içinde yol aldığını söylüyor. Bu, akla yatkın geliyor.
Aristoteles
Işık hızı hakkında bu yargıya varan Empedokles, Zenon’un ünlü “ikiye bölünme” hipotezini kastetmiş olabilir. Yunan filozof Zenon, Empedokles ile aynı zaman diliminde yaşadığı için muhtemelen onun fikirlerinden etkilenmişti.
Zenon’un ikiye bölünme paradoksu kısaca şöyledir: Gideceğiniz bir yer var ve oraya doğru yol alıyorsunuz. İlk olarak gideceğiniz yere varmadan evvel şüphesiz ki yolu yarılamanız gerekiyor. Yarı yolu kat ettikten sonra önünüzde hâla gidilecek bir yarı yol kalıyor.
Fakat bu kalan yarı yolu kat etmek için önce o yolun da yarısını geçmelisiniz. Sonra hedefinize varmak için kat ettiğiniz yolun geri kalan kısmının da yarısını geçmelisiniz şeklinde bu düşünce silsilesi sonsuza kadar gider. Sonuç olarak Zenon paradoksu varış yerinize asla ulaşamayacağınızı söyler.
Her ne kadar Empedokles bu çelişkiye değinmemiş olsa da Güneş ışınlarının tıpkı bu örnekte olduğu gibi bir yol kat etmesi gerektiğini ima ediyor olabilir. Nasıl düşünürse düşünsün Empedokles bir konuda haklıydı: Işık hızı sonlu bir hıza sahipti ve aniden varmak yerine, bize ulaşmak için belli bir yol kat etmeliydi.
Empedokles’in Varlık Anlayışı
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi Empedokles doğanın temel elementlerini, ışık hızını ve atmosfer gibi olguları açıklamaya çalışmıştır. Bunun yanı sıra bitkilerin ve hayvanların kökeniyle de ilgilenen Empedokles, insan fizyolojisine ilişkin görüşler de beyan etmiştir.
Doğa Üzerine adlı eserinde, Dünya’yı ilk oluştuğu zamanlarda tuhaf yaratıklarla dolu olarak düşünmüştü.
Elementler birbirleriyle birleştiği zaman Dünya üzerinde bunun canlılar açısından tuhaf sonuçlar doğurduğunu söylüyordu: Boyunsuz başlar, omuzsuz kollar ya da çift cinsiyetli yaratıklar gibi.
Fakat temel maddelerin birleşiminin bir sonucu olan bu yaratıklar ortaya çıkar çıkmaz kaybolmuştu. Sadece birbirlerine uyum sağladığı görülen bu yapıların hayatta kaldığı nadir durumlarda bugünkü kompleks yaşam türemişti.
Bu nedenle organik yaşam, sanki önceden belirlenmiş gibi birbirlerine uyum sağlayan birleşmelerden ortaya çıkmıştı. Çok uzun olmayan bir zaman sonra da çift cinsiyetlilik, erkeklik ve dişilik olarak ikiye ayrılmıştı ve organik yaşam hızla yeryüzüne yayılmıştı.
Burada her ne kadar Empedokles “evrimi” açıklamasa da anlatış biçimi bakımından “doğal seçilim” mekanizmasına benzediğini görebiliriz. Bu yönüyle Empedokles, üstün körü de olsa tarihte doğal seçilim hakkında önsezide bulunan ilk kişi olabilir.
Empedokles’in Felsefi Görüşleri ve Bazı Kişisel Detaylar
Empedokles, devletin yönetim biçimi konusunda demokrasi yanlısı biriydi. Öte yandan diğer insanların yaptığı kanunlara uyma konusunda isteksiz olmasıyla da bilinir.
Empedokles bir vejateryandı. İnsan ruhunun hayvan vücutlarında yaşayabileceğine inanıyordu. Bu mantıkla hayvan yemek bir cinayet hatta yamyamlık bile olabilirdi. Bu inanışın da tipik bir Pisagorcu inanışı olduğunu söyleyebiliriz.
Arınmalar eserinde Empedokles, kendisini binlerce takipçisi olan bir tanrı olarak addediyordu:
Ölümsuz bir tanrı olarak ben, hepiniz tarafından saygı görerek aranızda dolaşıyorum. Erkek ve kadınlar tarafından övgüye layık olmakla birlikte “kurtuluş” isteyen binlercesi beni takip ediyor.
Empedokles
Empedokles’in, kendisinin bir tanrı olduğuna inanıp inanmadığı çok net değildir. Belki de sarf ettiği bu sözler şiirsel bir üslup kullanması nedeniyleydi. Ya da tanrı olduğu konusunda kendinden emin miydi? Bunu kimse bilmiyor.
Ölümü:
Söylentiye göre Empedokles, kendisini Etna Dağı’nın eriyik kraterlerine atmış ve orada can vermiştir. Bazılarına göre bunu yapmasının nedeni, vücudunun diğer insanlar tarafından bulunmasını istemediği şeklindeydi. Böylece insanlar onun gerçek bir tanrı olduğuna inanacaklardı.
Bir diğer görüşe göre Empedokles, kratere atlayıp ölmemiş fakat Peleponez Yarımadası’na gittiği zaman orada bilinmeyen bir sebepten ölmüştü. Aristoteles’e göre Empedokles öldüğünde 60 yaşındaydı. Diğer antik kaynaklar ise Empedokles’in 77 hatta 109 yaşında öldüğünü söylüyor.
Kaynaklar:
1- Wikipedia, “Empedocles“
2- Internet Encyclopedia of Philosophy, “Empedocles(c. 492-432 B.C.E)”
3- MacTutor, “Empedocles of Acragas“
4- Famous Scientists, “Empedocles“